Üzerinden geçen zamanın kırk seneye yaklaştığı, Risâle-i Nurlarla müşerref olduğum o günleri hatırlıyorum. 17 yaş içindeydim, ama beş vakit namaz kılmıyordum. Altı ay dershanelere geldim, gittim. Bana bir gün olsun “Kalk namaz kılalım” demediler. Zaten baskı yapsalardı, o gibi hallere fıtratım müsaade etmezdi. Belki gider, bir daha da gelmezdim. Cemaati ve dershaneyi çok sevmiştim. Zaten oraya gittiğim zamanlar, kendimi cennet bahçesinde gibi hissediyordum. Ağabeyler namaz kılmaya kalkınca, bana ya bir gazete veya kitap vs. verir, “Kardeş, biz namaz kılacağız; senin canın sıkılmasın bunu oku” derlerdi.
Neticede nefis ile mücadele sonucu, altı ay sonra namaz kılmaya başlamıştım Elhamdülillah. Zaten, nefsin kabule yanaşmadığı şeylerin başında namaz gelir. Ama bir başladıktan sonra da Allah’ın izniyle bırakılmaz.
Artık dershanede namaz kılıyorduk ama dikkatimi çeken bazı şeyler oluyordu. Camilerde kıldığımızdan veya babamın, annemin kıldığı namazdan farklı daha önce görmediğim, bilmediğim bazı şeyler vardı. Ezan okuyunca veya kamet getirince bir duâ yapıyorlardı. Farz namazının bitiminde ellerini kaldırıp bir duâ yapıyorlar, bir yerinde de ellerini ters çeviriyorlardı. Sonra, kısa namaz tesbihatından sonra da yine otuz üç “Lâilâheillallah” çekip duymadığım duâlar yapıyorlardı. Önce biraz şaşırdım, içimden “yahu yoksa bunlar başka bir şeyler mi acaba?” dedim. Ama daha sonraları anladım ki; işin doğrusu buymuş, sünnet-i Resulullah buymuş, duâ buymuş, zikir buymuş, tesbihat-ı azim buymuş. Yani Nur Talebelerinin adet-i hasenesinin Resulullahtan tevarüs ettiğini anlamıştık. Dershanelerimize yeni gelip de, bahsettiğimiz zikir ve duâları görenler bize hep sorardı, “Niye ellerinizi ters çeviriyorsunuz v.s gibi) Biz de anlatmaya çalışırdık. Ama bugün öyle bir hale geldi ki artık, milletimiz tarafından; ezan ve kamet duâları -ki bugün bir çok camimizde cemaat halinde yapılıyor- kabul görmüş, salaten tuncina duâsı (özellikle 1999 büyük Marmara Depreminden sonra) yine milletimiz tarafından öğrenilip okunur olmuş, Cevşen de yine birçokları tarafından bilinip, kabul edilen bir peygamber duâsı olarak okunuyor. Bunlar tamam, şimdi sıra geldi tesbihata. Artık Allah nasip ederse, aziz milletimiz bunun da fazilet ve sevabını kavradıkça bu geniş tesbihatı da yapacaktır. Tabiî, ilk zamanlarda Kur’ân okumayı bilmediğimden (daha sonra 1974 yılında kendi kendime bir ayda öğrendim) okunanları takip ederek ezberlemeye çalışıyordum. Şükürler olsun, hafızam kuvvetli olduğundan ezberlemeye başlamıştım. Hatta 1972 senesinde, ben Nurları tanıyınca, ailemizde bana ilk tabi olan küçük kız kardeşime tesbihat almıştım (o Kur’ân yazısını biliyordu). Yani, şimdiki gibi Latin harfleriyle basılmış bir tesbihat da yoktu. Neticede, ezberlemiş ve o gün bu gün de Elhamdulillah tesbihatsız namaz kıldığımız çok nadirdir.
Yeri gelmişken tesbihatla ilgili, kardeşlerimize bir-iki hatırlatma yapmak istiyorum:
– Çok faziletli olan tesbihatınızı muhakkak yapmaya çalışınız.
– Ezberden okuyan bazı kardeşlerimiz, şaşırmamak için olsa gerek, çabuk ve hızlı okuyorlar, bu sefer de ne söylendiği anlaşılmıyor.
– Tane, tane okunduğu zaman daha iyi oluyor. Özellikle de ‘ecirna minennar’ duâlarında amin diyecek kadar nefes almak lâzım.
– Eğer şaşırma ve yanlış okumalar vuku buluyorsa, tesbihat kitabından okunması daha iyi.
– Sabah ve yatsı namazlarından sonraki Kelime-i Tevhidin yüz defa okunması daha faziletlidir. Eğer o şekilde okunursa, günde en azından üç yüz defa tevhid zikrini yapmış oluruz ki, her halde bir ehl-i tarikin çekeceği kadar zikir çekmiş oluruz.
– Yine bu yanlış ve aslında olmayan şekilde okumaları düzeltmek lâzım. ‘Elfü elfü’lerden sonraki Kelime-i Şahadetten önce, bazı kardeşlerimiz “şehadeten” kelimesini ilâve ediyorlar. Geçenlerde bir eski ağabeyimiz anlatmıştı. Bu şekilde tesbihatı yapan kardeşimize rahmetli Zübeyr Ağabey, “Kardeşim, ‘şehadeten’ diye tesbihatın neresinde yazıyor?” demiş.
– Üstadımız Said Nursî’nin isminin zikredildiği kısımlarda bazıları “Bediüzzaman”ı da ilâve ediyorlar. Halbuki, bu kelime de tesbihatta yok.
– Bazı yerlerde İsmi Azam duâlarının (Ya Cemilü ya Allah ve subhaneke ya Allah) cemaat halinde yapıldığını görüp, ikaz etmiştik. “Bizim mesleğimiz ve orijinalinden ayrılmayın” diye.
– Yukarıda da dediğim gibi, ezberi çok iyi olmayan, karıştırma ihtimali olanlar, kitabın yüzünden okursa daha iyi olur.
– Son olarak şunu da söyleyeyim; Üstadımızın: Yaptığı diğer evrad ve zikirleri de (tesbihat kitabında var bunlar ‘akşam ve yatsı arası okunanlar, namazların Rabbena Atinalardan sonra, selâmdan önce okunan duâ gibi’) yapabilirsek, İnşaallah, daha çok Nur ve fazilete mazhar oluruz.
Kaynak: Yeni Asya