Cevşen ile ilgili bazı iddialara cevaplar

a. Rivâyet yönüyle yapılan tenkit:

Bu konudaki tenkit: “Cevşen’in Sünnî kaynaklarda bulunmaması, Şiîler’ce muteber kabul edilen Kütüb-ü Erbaa’da bulunması, bunun uydurma olduğunu gösterir”2 şeklindeki iddiadır.

Cevşen ile ilgili rivâyetlerin, hadîs usûlünde kabul edilen rivayet usulleri ve özellikle hadîsin kabulünü gerektiren mütevâtir, sahih, hasen kategorileri içerisinde olmaması, Cevşen’in sıhhatine gölge düşürmüştür. Üstelik bunun Musâ el-Kâzım – Ca’fer es-Sâdık – Muhammed el-Bâkır – Zeynelâbidîn – Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarîkıyle Hz. Peygamber’e isnâd edilmesi, yani hep Şiâ’nın sahip çıktığı şahsiyetler yoluyla intikali, Sünnî dünyanın bu rivayeti göz ardı etme neticesini vermiştir.

Yalnız bu husus, sened tenkidi açısından yapılan bir değerlendirmedir. Bunun ise Cevşen’in mana ve muhtevasına menfî yönden bir tesirinin olması düşünülemez. Ayrıca, Hz. Ali veya ondan sonraki dönemler içinde çıkan Sünnî-Şiî ihtilâfı sadece Cevşen değil, sayılamayacak kadar çok sahih hadislerin gerek Sünnî, gerekse Şiî kaynaklarında yer almamasına neden olmuştur. Öyleyse bazılarının ortaya çıkıp “Cevşen’in Sünnî kaynaklarda bulunmayıp, sadece, Şiîler’ce muteber kabul edilen Kütüb-ü Erbaa’da bulunması, bunun uydurma olduğunu gösterir”3 demelerinin aklî, mantıkî ve islâmî bir temeli olmasa gerektir. Bu konuda Sünnî ve Şiî dünyasının hadîs usûl kitapları, hadîsi kabul (ahz-ı hadîs) şartları açısından incelense ve elde edilen bilgiler ışığında hadîs kitapları mukâyese edilse, karşımızda Cevşen örneğinde olduğu gibi birçok sahih hadîsin çıkacağı muhakkaktır. Fakat ne yazık ki, Şünnî-Şiî ihtilâfı ve mezhep taassubu bu tür bilgilerin sadece Sünnî veya sadece Şiîler’in malı olmasını sağlamıştır.

Bu konuda son olarak şunu söyleyebiliriz; Gümüşhanevî hazretlerinin Mecmûatü’l-Ahzâb adlı eserinde Cevşen’i nakletmesi ve Bediüzzaman hazretlerinin de bu duâyı Mecmûatü’l-Ahzâb’ın içinden çıkartıp talebelerine vird ü zebân etmelerini emretmesi, bu zatların senet açısından yukarıda ifade edilen olumsuzluklara rağmen, bunu kabullendiklerini gösterir.4
Metin tenkidinde bulunanlara da kısaca şöyle diyebiliriz; acaba Cevşen’in metninde Kur’an’a zıt birşey var mıdır? Hayır, bilâkis, Bediüzzaman’ın ifadesiyle Cevşen’in Kur’an’a zıt olması bir yana, o bizzat Kur’an’dan alınmış bir duâdır. “Yani, bin bir esmâ-i ilâhiyeye sarîhan ve işâreten bakan ve bir cihette Kur’an’dan çıkan bir hârika münâcat olan ve marifetullahta terakkî eden bütün âriflerin münâcâtlarının fevkinde bulunan…(bir duadır).”5

b. Fazîletiyle ilgili Uydurma Rivâyetler Yönünden Tenkit:

Şiî kaynaklarına dayalı olarak rivâyet edilen Cevşen’in faziletine dair bazı hadisler, ehl-i sünnet’in prensipleri doğrultusunda kabule şâyan değildir. Meselâ, “Cevşen’i okuyan dört semavî kitabı okumuş gibi olur”, “Bunu okuyan asla Cehennem’e girmez” veya “Üzerinde Cevşen yazılı kefenle gömülen kişi kabir azabı görmez”… gibi. Yalnız bu ve benzeri rivayetlerin hepsinin Allah Rasûlü’ne isnad edilmemekte olduğunu da bilmekte fayda vardır. ihtimal bunları bu duâya kudsiyet kazandırma düşüncesiyle -ehl-i beyt imamları kanalıyla geldiği için- bazı ifratkâr kişiler uydurmuş olabilir. Fakat Cevşen’in fazîletine ait aşırı dozda kabul edilebilecek bu şeyler Cevşen’in aslına, mahiyet ve muhtevasına yani onun hâlis duâ olma özelliğine halel verecek değildir. Bir diğer ifadeyle fazileti hakkında söylenen bu sözler dolayısıyla “Cevşen uydurmadır” demenin hiçbir mantıkî ve islâmî dayanağı yoktur.6

c. Bu Kadar Uzun Bir Duânın Ezberlenerek Rivâyet Edilmesi Mümkün Değildir iddiası:

Bu husustaki tenkit ise: “Hz. Peygamber (s.a.s.)’e nisbet edilmiş bir hadîs olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihî bir vakayı anlatan, hafızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle zaptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamber’den alınıp rivayet edilmesi imkânsız denecek kadar güçtür”7 şeklindeki iddiadır.

Bu konu ile alâkalı uzun açıklamalarda bulunulabilir. Ezcümle: Hadîs rivayetinde kabullenilen prensipler açısından, sahabe-i kirâm’ın öncelikle hassasiyeti, öte yandan hepsinin birer hafıza dahisi olduğu, şifahî kültür diye adlandırabileceğimiz bir şekilde, metinlerin aynıyla nesilden nesile intikali -ki bunların hepsi en ince ayrıntılarına kadar hadîs usûlü kitaplarında ele alınmış ve anlatılmıştır- açısından Cevşen ilmî bir incelemeye tabi tutulabilir. Buna göre Cevşen’in metin yönüyle sahih olamayacağına gerekçe olarak getirilen bu sözlerin, islâmî bir temeli yoktur. Bu konuda vak’alar kendi dilleriyle bu gerekçeyi yalanlamaktadır. Zira hadis kitaplarında, kelimesi kelimesine aynı çıkan nice farklı ravilerin rivayet ettikleri hadisler vardır. Bunlardan hareketle Cevşen’i de içine alacak şekilde bir genelleme yapmak elbette doğru olmaz. Fakat bu durum meseleye en azından ihtiyatlı bir şekilde yaklaşmamızı icab ettirir. Ezbere yapılacak olan bu tür indî ve şahsî yorumlar, tahminler, kanaatler ilmî usûl ve adaba yaraşmayan şeylerdir.8

Ayrıca, hadisleri bize rivayet eden devâsâ kametler, aynı zamanda maneviyat âlemlerinin sultanları -derece farkı mahfuz- hükmündedirler. islâm’ın derunî hayat adına getirdiği prensipleri, hiç ödün vermeden tatbîk eden bu insanların “geceleri gündüz” kadar aydındır. Bizim idrak ufkumuzun çok ötesinde bu büyük insanlar, Allah Resûlü ile manevî bağlarını daima muhafaza etmişlerdir. Değil rüyada, yakazaten Nebiler Sultanı ile defaatla görüştüklerini, sıhhati üzerinde şüphe edilen bir hadîsi Efendimiz’e arz edip, cevap aldıklarını bizatihi kendileri bizlere ifade etmişlerdir. Yalnız hemen belirtelim, bu tür bilgiler, islâm’ın genel geçer kaidelerine göre objektif değil, sübjektiftir. Yani bunların inanç ve amel platformunda bağlayıcılıkları bahis mevzuu değildir. inanan inanır, gereğine göre amel eder; inanmayan da günaha girmez ama büyük bir hayır kapısını kendi elleriyle kendi hakkında kapatmış olur.9

Cevşen’in uzunluğundan dolayı kelimesi kelimesine ezberlenip rivayetini uzak görenlerin gözden kaçırdıkları bir konu da; Cevşen’den çok daha uzun olan ve genellikle küçük yaşta Kur’an’ın ezberlenmesi meselesidir. Bu kadar uzun bir metni âdeta noktası ve virgülüne kadar, bir harekesini dahi yanlış okumadan -hatta kurrâ olanlarının kıraât farklılıklarına varıncaya kadar- ezberlemeleri ve genellikle unutmamaları; bir çok yeri itibariyle Kur’an metnine benzerlik arz eden ve Kur’an’dan âyetler olan Cevşen gibi uzunca bir duânın da rahatlıkla ve daha kolay bir şekilde ezberlenebileceğinin açık bir delilidir.

Dipnotlar:
2- İslâm Ansk, Cevşen md.
3- İslâm Ansk, Cevşen md.
4- Ahmet Kurucan, Duâ İkliminde CEVŞEN, Zaman Gazetesi, 2 Ağ. 1996.
5- Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1996, I,872 (3.Şua, son paragraf); I,973 (11.Şua, Onuncu Mesele); I,1128 (15.Şua, Beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci küllî şehadetler);
6- Ahmet Kurucan, agm.
7- T.D.V. İslâm Ansk, Cevşen md.
8- Ahmet Kurucan, agm.
9- Ahmet Kurucan, agm.

Kaynak: Yeni Ümit – 51. Sayı

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir