Batı Cevşen´i keşfetti

Ülkemizde insanların artık daha sık okuduğu, boynuna taktığı, arabalarına, işyerlerine astığı Cevşen, Vatikan’da bir araştırmaya konu edilirken, Amerika’da bir rahibenin hazırladığı doktora çalışmasında da ele alınıyor. Dahası, Vatikan’ın İstanbul’daki temsilcisi Marovitch gibi Hıristiyan ruhaniler tarafından duâ olarak okunuyor. Marovitch, Cevşen’in daha fazla insana ulaşabilmesi için farklı dillere tercüme edilmesini de istiyor.

Rahibe Dr. Lucinda Mosher, Cevşen’i büyüleyici bulduğunu ifade ediyor. Cevşen’in hiziplerden oluşan ahenkli ve şiirsel yapısı ile Esma-i Hüsna’nın nağmeli tekrarlanışı herkes gibi onu da cezbetmiş.

Ebru Nida Bilici

Türkiye’de ilk başta sınırlı bir çevrenin başucu duâ kitaplarından olan ‘Cevşen’in nasıl kısa süre içinde toplumun hemen her kesiminden insanın haberdar olduğu bir metin haline geldiğini, hatta yurt içinde ve dışında Hıristiyanlar’ın dikkatini çekmeye başladığını araştırırken, bir dostun nazik ziyaretini Cevşen hediye ederek hatıralarıma yerleştirmesi şaşırtıcı bir tevafuk oldu.

Ülkemizde insanların artık daha sık okuduğu, boynuna taktığı, arabalarına, işyerlerine astığı Cevşen, Vatikan’da bir araştırmaya konu edilirken, Amerika’da bir rahibenin hazırladığı doktora çalışmasında da ele alınıyor. Cevşen’in cazibesi araştırmalara konu olmakla kalmıyor, Vatikan’ın İstanbul’daki temsilcisi Marovitch gibi Hıristiyan ruhaniler tarafından duâ olarak okunuyor, üzerlerinde taşınıyor ve cemaatlerine tavsiye ediliyor. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî Hazretlerinin birçok zikir ve duayı derlediği Mecmûatü’l-Ahzâb adlı eserinde naklettiği ve daha sonra Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerine okumalarını tavsiye etmesiyle Türkiye’de yaygınlaşan Cevşen, önceleri daha çok Şiîlerce bilinen bir duâlar bütünüydü. Risâle-i Nûr talebeleri tarafından müstakil olarak birçok defa basılan ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılan Cevşen’in Musâ el-Kâzım, Ca’fer es-Sâdık, Muhammed el-Bâkır, Zeynelâbidîn, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarîkıyle Hz. Peygamber’e isnâd edildiği, yani genellikle Şiâ’nın sahip çıktığı şahsiyetler yoluyla intikali, Sünnî dünyanın Cevşen’e sıhhati açısından ihtiyatlı yaklaşmasında etkili olmuş. Ancak hadis uzmanları bu konuda yaptıkları araştırmalarla Cevşen’in Kur’ân’a zıt olmadığı gibi, Kur’ân’dan bölümler ihtiva etmesi hasebiyle önemli bir duâ olduğunu ortaya koydular. Sakarya Üniversitesi Tefsir Ana Bilim Dalında görevli Prof. Dr. Davut Aydüz’ün Cevşen üzerine yaptığı araştırma ve makaleleri Cevşen hakkındaki muhtelif görüşleri ve bunlara ait karşı cevapları içeriyor.

Boyna asılan türleri de popüler

Bediüzzaman vesilesiyle Türkiye’deki Müslümanların dünyasına giren Cevşen her ne kadar genelde onun adıyla anılsa da son yıllarda gördüğü talep artık her kesimden insanın ilgi alanına girdiğini gösteriyor. Küçültülmüş ebatları deri kılıf, cam tüp ve gümüş içinde boyuna asılmak üzere hazırlanan Cevşen, daha önce okunmak üzere ceplerde, çantalarda bulundurulan bir duâ kitabıydı. Yeni kullanım şekli ise Arap harfleriyle okumayı bilmese de faziletlerinden yararlanmak isteyenlerin, ‘içinde yazılı olanların hürmetine korunma’ isteğine hizmet ediyor.

Küçük büyük, genç yaşlı demeden toplumun her kesiminden birçok insanın, hatta birçok sanatçının boynunda görmeye başladığımız Cevşen-i Kebir, derlenmiş önemli duâlardan oluşuyor. Cevşen’in boyuna asılan türü cami avluları ve kitap fuarlarında en çok satılan ürünlerin başında. (…)

Bilinen şekliyle; Asr-ı Saâdet’te cereyan eden savaşların birinde (bir rivâyette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini açarak Allah’a duâ etmiş, bunun üzerine Cebrâil gelmiş ve “Ey Muhammed! Rabbin sana selâm ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duâyı okumanı istiyor. Bu duâ hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacak” demiş. Olayla ilgili Şiî kaynakları, Cebrâil’in Hz. Peygamber’e söz konusu duânın önemi ve fazîletiyle ilgili geniş bilgi verdiğini de kaydeder.

Hıristiyanlar da merak ediyor

Cevşen’in Türkiye dışında en popüler olduğu ülke İran. Ancak Müslümanların Cevşen’e verdiği önem Batılı din adamlarının da ilgisini çekmiş görünüyor. Hartfort üniversitesinde “İbadetin Özü ve Ahlaki Vizyonu” konulu doktora tezi dahilinde duâ konusunu analiz eden Rahibe Dr. Lucinda Allen Mosher Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki etik ve temel ortak noktalar yoluyla diyalog konusunu araştırırken Müslümanların duâları çerçevesinde karşısına çıkan Cevşen’i ayrıntılı bir biçimde inceliyor. Mosher’le yaptığımız görüşmede Cevşen’in bir Hıristiyan din adamı tarafından nasıl algılandığını anlamaya çalıştık.

Cevşen’i duâ, namaz ve ayin dışında insanların Allah ile buluştuğu doğaçlama ya da önemli ruhanî liderlerin yaptığı gibi belki bir kısmı kutsal kitaplardan alınmış metinler olarak değerlendiren Mosher, Cevşen’in Müslümanın hayatındaki yerini bu noktada tesbit ediyor.

Ona göre Müslüman terminolojisinde Cevşen duâ, zikir ya da hizip olarak geçer. Fakat nasıl adlandırılırsa adlandırılsın özgünlüğü konusunda ihtilaf yok. Şiirsel kıtalardan oluşan bir yapısı var. Düzenli bir gruplandırma halinde olması şiirsellik; onar hizipte birbirine benzer ara cümlelerin geçmesi de nakarat katıyor.

İmam-ı Zeynel Abidin’e ait bazı duâlar da bölümlerden oluşması ve nakaratı olması yönüyle Cevşen’i andırıyor ama Cevşen düzenli uzunlukta ve şiirselliği olan bölümleriyle benzerlerinden ayrılıyor.

Hıristiyanlarda da zırh duâlar var

Büyük Cevşen’i büyük zırh anlamına gelişi yönüyle de inceleyen Mosher, Hırıstiyanların benzer anlamlar yüklenen duâlarından da örnekler veriyor. Yüzyıllar önce bilinen tek zırh şövalyelerin ya da askerlerin kullandığı metal koruyuculardı.

Bin yıl kadar önce İrlandalı Hıristiyanların kullandığı bir duâ türü vardı ki buna lorica adı verilirdi. Bu duâ sabah giysiler giyilirken yapılan duâydı. “Lorica” zırh demekti. Ayrıca bu duâ metal zırhlara kazınarak yazılır ve savaşan askerlere giydirilirdi. Bu duâlar okuyana ekstra güç verdiği ve tehlikeden koruduğu varsayılan duâlardı. En ünlüsü “Saint Patrick’in Zırhı” diye bilinen duâydı. Ve şöyle başlardı: “İsa benimle ol, İsa içimde ol, İsa arkamda ol, İsa önümde ol, İsa yanımda ol, İsa beni muzaffer kıl, İsa beni rahatlat, yenile, İsa altımda ol, İsa üstümde ol, İsa sessizlikte, İsa tehlikede, İsa beni seven kalplerde ol, İsa dostun ve yabancının ağzında ol”. Görüldüğü gibi Cevşen’dekinden farklı bir ritmi olsa da, onların da kendi inançları çerçevesinde aynı amacı güttükleri bir duâlar bütünü bu da.

Mosher, Cevşen’in bir Hıristiyan olarak kendisinde bıraktığı etkilerden bahsederken herşeyden önce büyüleyici bulduğunu ifade ediyor. Bir kelimeden başlayıp artarak genişleyen cümleler öbeği haline gelişi sonra tekrar daralması en çok hoşuna giden tarafı olmuş mesela. Bir balonun şişip sonra sönüşünü andırıyor. Bir ahenk ve nida taşıyan nağmeli isimlerden oluşan onarlı gruplar halinde Allah’ın isimlerinin geçmesi hoşuna gidiyor bir de. Farklı ses kalıplarını taşıyor olmasıysa Cevşen’e bir güç ve yoğunluk katıyor Mosher’e göre.

Türk arkadaşlarının Cevşen’in kaseti ve CD’sini göndermeleri sayesinde defalarca dinleme şansını elde eden Mosher, Arapçasını ve İngilizce tercümelerini de incelemiş. Türk arkadaşlarının Cevşen’e verdiği ayrıcalıklı önemin farkında olan Dr. Mosher onlardan bazı Hıristiyan Türklerin de Cevşen okuduğunu öğrenmiş. Marovitch beşyüz Cevşen hediye etmiş

Evet, Cevşen’e olan özel ilgisi nedeniyle dosyamızda yer alan Katolik lider George Marovitch, Mosher’in duyduğu Hıristiyanlardan biri. Marovitch sürekli yanında taşıdığı Cevşen’i büyük bir hürmetle övüp sevdiklerine ya da tanıştığı insanlara hediye ettiğini söylüyor. Bugüne kadar Hıristiyan, Musevi ya da Müslümanlara beş yüz kadar Cevşen hediye eden Marovitch düzenli olarak her gün Cevşen okuduğunu söylüyor. Cevşen’i çok önemli ve güzel duâlar manzumesi olarak tanımlayan Marovitch’in Cevşen’le tanışmasına İstanbul eski Müftüsü Selahattin Kaya vesile olmuş. İkisinin de din adamlığı kimliğinden dolayı bayramlarda biraraya gelişlerinde Müftü Selahattin Kaya’nın Cevşen hediye etmesiyle başlamış Marovitch’in Cevşen’e ilgisi. Allah’ın isimlerinin zikredilerek senada bulunuluyor olması Marovitch’i etkilemiş. Şimdi Hıristiyan Musevi demeden herkese anlatıyor Cevşen’i ve birçok Müslümandan daha çok tanıtımını yapıyor.

Kendilerinin de Allah’ı anarak duâ ettiklerini, dolayısıyla bunun her iki dinin ortak dili olduğunu düşünüyor.

Katolik lider, Feshane’de verilen bir iftar yemeğinde, ev sahiplerine yaptığı teşekkür konuşmasında Cevşen’den bölümler okuduğunu ve sonra valiye bir Cevşen hediye ettiğini de belirtirken valinin bundan çok memnun olduğunu ve ertesi gün kendisine teşekkür mektubuyla bir hediye gönderdiğini ifade ediyor. Katoliklerin mezhepsel konulardaki katı yanını hatırlatarak çevresindekilerin tepkisi olup olmadığını sorduğumuzda ne kendi dinindekilerden ne de başka din mensuplarından olumsuz bir tepki almadığını belirtiyor Marovitch. Marovitch her iki dinin tek tanrı inancı konusundaki benzerliğine dikkat çekerek kendilerinin de aynı Allah’a isimlerini zikrederek duâ ettiğinin altını çiziyor. (…)

Cevşen ortak bir duâ metni

Roma’daki PISAI (Pontificio Istituto Di Studi Arabi e D’Islamistica) Enstitüsünde Cevşen üzerine bir master tezi hazırlayan Ahmet Eren Kademoğlu ise çalışmasının Cevşen hakkında bugüne kadar söylenenlerin ötesinde akademik olarak çok yeni birşey kazandırmış olduğu kanaatinde olmasa da bazı yeniliklere de kapı açtığını söylüyor. Örneğin bu çalışmada tez danışmanı ve enstitünün de başkanlığını yürüten Etienne Renaud adlı hocasının yönlendirmesiyle mevcut Esmaü’l Hüsna listesindeki isimlerle Cevşen’in analitik bir karşılaştırmasını yapmaya çalışmış. Kademoğlu’nun çalışması esasen Cevşen’in Arapça’dan İngilizce’ye tercümesine yönelik, bununla beraber olarak muteberliğini, İslâm coğrafyasındaki tatbikatını inceleyen ve sözlük, index’ten müteşekkil bir çalışma olarak tanımlıyor tezini.

Çalışmanın konusunu Cevşen olarak belirlemelerindeki sebepler muhtelif olmakla beraber, öncelikle ‘tüm inananlara hitap ettiği ve onların Rableriyle olan rabıtalarını kuvvetlendirip, onlara bir nevi her yerde nasıl O’nunla beraber olunduğunun farkına varılacağının eğitimini verdiği için’ tercih edildiğini söylüyor. İkinci olarak ise Katolik hocalarının, rahip ve rahibe sınıf arkadaşlarının da tesiriyle, onların Müslümanları kucaklayan ortamlarından da mülhem olarak beraberce hiçbir sıkıntıya düşmeden rahatlıkla duâ edilebilecek ortak bir metin olabilmesi hususiyetiyle seçmiş.

Bu çalışma hazırlandığı yıl içerisinde öteki tezler arasında en iyilerinden biri olduğu hususunda genel bir kanaat oluşturmuş. Ancak ortak duâ edilebilir bir metnin gündeme getirilmesi ve inanan kalplerin beraber aynı metinden de yalvarabilmeleri mevzuunda bir adım olmuş. Belki de yurt dışında yapılan bu tür araştırmalar dinler arası diyaloğun sandığımızdan daha kolay sağlanabilmesi için bilmediğimiz başka zenginliklerimiz olduğunu da ortaya çıkaracak. Kimbilir…

Kaynak: Aksiyon Dergisi (9 Eylül 2002)

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir